
Tarihsel ve dinî olarak, Türk halkı şamanist bir toplumdu. Doğanın belirli bir modeli, kutsal gök ve ruhlarla dolu yeryüzü inancı, bu dinin düşünce tarzının kalbinde yer alıyordu. Bununla bağlantılı olarak şamanizm ve Gök Tanrı inancı, Orta Asya’nın yüksek bölgelerinde yaşayan İslam öncesi Türk dininin başlıca unsurlarındandı. “Tengri” (Gök Tanrı), Altay Türklerinin inancında en yüce konumdaydı. Ayrıca yer ve su tanrıları, ata kültü ve şamanların ritüelleri dinî kültürün çok önemli unsurlarıydı. Bu karmaşık düşünce sistemi, bireyin ve toplumun doğaya aykırı şekilde yaşamasını engelliyordu.

Altay Türkleri arasında bu dinî geleneğin dünyasında en güçlü tanrı Gök Tanrı (Tengri) idi. Geniş ve güzel boyutlara sahip gökyüzü, Tanrı’nın evi olarak düşünülürdü. Gök Tanrı, kozmosu düzenleyen, insanlara “kut” veren ve krallara meşruiyet kazandıran güçtü. “Kut” —yani hükümdarın egemenliğinin gücü ve genişliği—bir tür Gök Tanrı inancına dayanıyordu. Kağan ya da bey olabilirdi; “göksel kut payına sahip” oldukları sürece halkı yönetmeye yetkili sayılırlardı. Her seferinde bu kut kaybolduğunda iktidar değişirdi. Dolayısıyla Gök Tanrı yalnızca dinin değil, aynı zamanda yönetimin de tanrısıydı. Bir diğer yönüyle Gök Tanrı, doğanın tamamıyla kutsal bir birlik olarak bir bütündü. Dağ, ırmak, orman ve göller “yer-su” ruhlarının meskeniydi. Onlar için bu ruhlara saygı göstermek ve doğa ile uyum içinde yaşamak dinî bir yükümlülük hâline gelmişti. Bu inanç, muhtemelen Altay Türklerinin doğaya öğrencimsi bir saygı tavrının da kaynağıydı.

Altay Türklerinin dini güçlü biçimde animistikti. Şaman yalnızca dinî ayinleri yöneten kişi değil; aynı zamanda büyücü, kötü ruh kovucu ve öte-dünyasal varlıklarla temas kurarak topluluğun geleceğini görebilen bir vizyonerdi.
a) Şamanların Görevleri
Şaman, yeraltı, yeryüzü ve gök arasında gidip gelir, insanlar ile ruhlar arasında aracılık yapardı. Malwa’da hastalıkların çoğunlukla kötü ruhların kötülüğünden kaynaklandığına inanılırdı. Şaman davul çalar, transa geçer ve hastanın ruhunu geri getirmeye çalışırdı. Şaman, kabilenin hem dinî hem de toplumsal bir figürüydü. Avların ve savaşların başarısı üzerinde, doğal olayların yorumlanmasında etkiliydi.
b) Şaman Ayinleri
Şamanlar, pagan davulunu ruh yolculuklarında kullanırdı. Davulların üzerinde evrenin katmanları ve ruhlar tasvir edilirdi. İnanışa göre şaman transa girdiğinde, ruhu çok yükseklere çıkabilir ya da çok derinlere inebilirdi, yeryüzünde gördüğümüzden çok öteye. Bu yolculuklarda tanrılarla, atalarla ya da demonlarla konuşurdu.
c) Kutsal Nesneler ve Ritüeller
Ayinler sırasında özel bir kıyafet (giysi ve aksesuarlar) giyilirdi: tüyler, kemikler vb. Bu giysiler, ruhlarla iletişimi kolaylaştıran araçlar olarak kabul edilirdi. Gök Tanrı’ya ve yeryüzünün, suyun ve ormanın ruhlarına at, koyun ya da keçi kurban edilirdi.

Altay Türklerinin dinî uygulamaları arasında ata kültü vardı. Ataların ruhlarının yaşayanlara göz kulak olduğuna inanılırdı. Bu yüzden ölülerin ruhları için “yuğ” adı verilen cenaze törenleri yapılır, mezarlara özen gösterilirdi. Ölüye saygısızlık yalnızca dinî bir suç değil, toplumsal bir suçtu. Ata kültü, toplum hayatını bir arada tutan ve sürdüren bağdı. Daha da önemlisi, atalara saygı, gelenek ve göreneklerin korunması için bir gerekçe sunuyordu. Böylece Altay Türklerinin dini, kültürel bir norma dönüşmüştü.

İslam öncesi Altay Türklerinin kozmolojisine göre evren üç katmandan oluşuyordu:
Şamanlar, ayinlerinde bu üç dünya arasında gidip gelerek evrenin bütünlüğünü yeniden sağlamaya çalışırlardı. Bu evren anlayışı, Türklerin hayata bakışındaki kusursuz simetri ve denge görüşünün bir yansımasıdır.
Gök Tanrı ve Şamanizm İnancı: Altay Türklerinin Kadim İnanç Sistemi ve Ritüelleri
Yorum Yaz