
Antik çağlarda Orta Asya’nın engin ve acımasız bozkırları, sayısız kavmin hem anavatanı hem de mezarı olmuştur. Bu zorlu coğrafyada otlaklar, su kaynakları ve ticaret yolları gibi hayati kaynakları kontrol etmek, ayakta kalmakla yok olmak arasındaki ince çizgiyi belirliyordu. Bu en temel varoluş mücadelesi, Milattan önceki yüzyıllarda iki büyük gücü karşı karşıya getirdi: Hiung-nu (Asya Hunları) ve Yuezhiler. İki kavim arasındaki rekabet, bölgenin kaderini geri dönülmez bir şekilde değiştirecek ve tarihin en önemli kitlesel göç hareketlerinden birini tetikleyecekti. Bu uzun soluklu mücadelenin sonunda gerçekleşen Hunların Yuezhileri batıya sürmesi, yalnızca bir askeri zafer değil, aynı zamanda Orta Asya hakimiyeti idealinin somutlaşmasıydı. Bu olay, bozkır kavimleri mücadelesi tarihinde bir devrin kapanıp yenisinin açıldığı kritik bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

M.Ö. 3. yüzyıldan önce Orta Asya’nın doğu bozkırlarındaki güç dengesi açıkça Yuezhilerin lehineydi. Tarım Havzası’nın vaha şehirlerini kontrol eden ve meşhur “cennetin atları” olarak bilinen savaş atlarını yetiştiren Yuezhiler, hem askeri hem de ekonomik bir üstünlüğe sahipti. Özellikle Gobi Çölü’nün güneyindeki stratejik konumları ve İpek Yolu kontrolü sayesinde elde ettikleri zenginlik, onları bölgenin tartışmasız en önemli aktörü yapıyordu. Buna karşılık Hiung-nu, aynı coğrafyada yaşayan ancak kendi içlerinde sürekli çekişen, dağınık boylardan oluşan zayıf bir konfederasyondu. Henüz merkezi bir otoriteleri yoktu ve genellikle Yuezhilerin gölgesinde kalıyorlardı. İki güç arasındaki ilişkiler sürekli bir gerilim hattında ilerlese de, bu durum genellikle küçük çaplı sınır çatışmalarının ötesine geçmiyordu. Ancak bu kırılgan denge, Hiung-nu’nun başına geçecek olan vizyoner bir liderle kökünden sarsılacaktı. Hiung-nu ve Yuezhi savaşı, henüz topyekûn bir hal almamış olsa da, kaçınılmaz bir fırtınanın habercisi olan derin bir rekabeti barındırıyordu.

Babasını devirerek M.Ö. 209 yılında tahta geçen Mete Han, dağınık Hun boylarını tek bir bayrak altında birleştirerek bozkır tarihinin en gedikli askeri güçlerinden birini yarattı. Onun dehası, sadece fetih arzusunda değil, aynı zamanda kurduğu sistemde yatıyordu. Rivayete göre, “ıslık çalan oku” nereye atarsa atsın, tüm askerlerinin sorgusuz sualsiz o hedefi vurmasını sağlayarak mutlak bir sadakat ve disiplin inşa etti. Geliştirdiği onluk sistem ile orduyu 10’lu, 100’lü ve 1000’li birimlere ayırarak muazzam bir manevra kabiliyeti ve komuta etkinliği sağladı. Bu askeri devrimle gücünü pekiştiren Mete Han, gözünü en büyük rakibine, Yuezhilere dikti. Asya Hun İmparatorluğu onun liderliğinde bir çığ gibi büyürken, Yuezhiler artık karşılarında basit bir rakip değil, demir bir disiplinle hareket eden, ölümcül bir savaş makinesi buldular. Mete Han’ın nihai amacı, Orta Asya hakimiyeti hedefini gerçekleştirerek bozkırların tek efendisi olmaktı ve bu yoldaki en büyük engel Yuezhi gücüydü. Bu stratejik hedef, kaçınılmaz olarak Hunların Yuezhileri batıya sürmesi ile sonuçlanacak büyük savaşı hazırladı.

Hun ordusu, Yüezhiler üzerinde tam bir hakimiyet kurmak için bir dizi hesaplı ve zorlu sefer başlattı. Bu amansız saldırılar, Yüezhilerin topraklarının ve askeri güçlerinin önemli bir kısmını kaybetmelerine ve nihayetinde kesin bir yenilgiye uğramalarına neden oldu. Çin kayıtları, Mete Han’ın oğlu Ki-ok (Lao-shang) döneminde bile bu baskının daha da güçlendiğini iddia ediyor. Hunlar, zafer ve aşağılanmalarının bir işareti olarak, bu dönemde yakalanıp idam edilen Yüezhi kralının kafatasını parlatıp kutsal bir içki kabına dönüştürdüler. Bu eylem, askeri bir zafer olmasının yanı sıra, düşmana onurlarını ve ruhlarını yok etmeyi amaçlayan ağır bir psikolojik darbe indirdi. Yüezhilerin yıkımı ve aşağılanması, çöküşlerinin ilk işaretleriydi. On binlerce Yüezhi, aileleri ve sürüleriyle birlikte anavatanlarını terk etmek ve batıya doğru zorlu ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmak zorunda kaldı. Hunların Yüezhileri batıya doğru takip etmesinin en somut ve yıkıcı sonucu, tarihte Yüezhi Göçü olarak anılan bu muhteşem olaydı. Hiungnu ve Yüezhiler arasındaki çatışma, Hunların Asya Hun İmparatorluğu’nun tüm bozkırda değişmez hakimiyetini ilan eden askeri bir zafer olan yankı uyandıran bir zaferle sonuçlandı. Hunların Yüezhileri batıya doğru itme kararlılığı, bu önemli zaferle kanıtlandı.

Hunların Yuezhileri batıya sürmesi, Orta Asya haritasını yeniden çizen bir domino etkisi yarattı. Batıya doğru sürüklenen Yuezhiler, önlerine çıkan Sakaları Issık Gölü ve İli Vadisi’nden güneye iterek Baktriya’ya (günümüz Afganistan ve çevresi) ulaştılar. Anavatanlarından kovulmuş olsalar da burada yeniden toparlanıp beş beyliğe ayrıldılar ve zamanla bu beyliklerden biri altında birleşerek tarihin en güçlü imparatorluklarından biri olan Kuşan İmparatorluğu’nu kurdular. Kuşanlar, Hindistan tarihini derinden etkileyecek, Budizm’in yayılmasında kilit rol oynayacak ve Doğu ile Batı arasında önemli bir kültürel köprü haline gelecekti. Dolayısıyla Yuezhi göçü, bölgedeki etnik ve siyasi yapıyı kalıcı olarak dönüştürdü. Doğu bozkırlarında ise sahne tamamen Hunlara kalmıştı; artık mutlak bir Hun hakimiyeti başlamıştı. Bu zaferle birlikte stratejik öneme sahip İpek Yolu kontrolü neredeyse tamamen Hunların eline geçti. Bu durum, onlara sadece vergi geliri değil, aynı zamanda ticaretin akışını yönetme ve bölgedeki politikaları belirleme gücü de kazandırdı. Nihayetinde, bu uzun soluklu bozkır kavimleri mücadelesi Hunların kesin zaferiyle sonuçlanmış ve tam teşekküllü Orta Asya hakimiyeti uzun bir süre Hunların Yuezhileri batıya sürmesi hadisesiyle perçinlenmişti. Bu tarihi olay, Hunları dönemin süper gücü haline getirirken, bir kavmin anavatanından koparak binlerce kilometre uzakta yeni bir medeniyet kurmasına neden olan dramatik süreci de başlatmıştır. Bu sürecin kendisi, Hunların Yuezhileri batıya sürmesi olayının ne kadar büyük bir jeopolitik kırılma olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Orta Asya Hakimiyeti İçin Savaş: Hunların Yuezhileri Batıya Sürmesi
Yorum Yaz